Sadece kilo değil, bir çığlık: Obezite vücudu değil, ruhları da yoruyor
Dünya genelinde obezite, her geçen yıl daha fazla kişiyi etkileyen çok yönlü bir sağlık sorunu olarak büyümeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü ve OECD’nin projeksiyonlarına göre, 2035 yılına kadar dünya nüfusunun dörtte biri obez olacak. Türkiye'de de benzer bir tablo yaşanıyor.
Sağlık Bakanlığı, bu artışa dikkat çekmek amacıyla “İdeal Kilonu Öğren, Sağlıklı Yaşa” kampanyası başlatarak milyonlarca kişiye ulaştı. Ancak uzmanlara göre obezite yalnızca fazla kilolardan ibaret değil; toplumsal alışkanlıklardan duygusal yeme davranışlarına, beden imajından psikolojik travmalara uzanan derin bir sorun. Biz de bu kapsamlı sorunu hem fiziksel hem de duygusal boyutlarıyla ele almak için iki önemli uzmanla görüştük. ekoltv.com.tr'den Senem Uluhan'ın röportajı...
GÜNLÜK ALIŞKANLIKLAR VE HAREKETSİZLİK OBEZİTEYİ TETİKLİYOR
Obezite Türkiye'de neden bu kadar yaygınlaşıyor?
Diyetisyen Sümeyye Peker Çakır, Türkiye’de obezitenin yaygınlaşmasının temelinde bireysel ve toplumsal alışkanlıkların yattığını vurguluyor. Çay yanında atıştırmalık tüketimi ve yemek sonrası tatlı ya da meyve yeme alışkanlığı birçok evde günlük rutine dönüşmüş durumda. Bunun yanı sıra, hazır gıdalara olan yönelimin artması ve yüksek kalorili ürünlerin genellikle daha ucuz olması, obezite riskini artıran önemli etkenlerden biri olarak öne çıkıyor.
Obezitenin bir diğer temel nedeni ise hareketsiz yaşam tarzı. Özellikle büyük şehirlerde ulaşım araçlarına bağımlılığın artması ve egzersize yeterince zaman ayrılamaması, bu sağlık sorununu daha da derinleştiriyor.
Psikolog Kerem Gümüş’e göre, beden imajına dair kaygılar toplumsal baskılarla birleştiğinde birey, kendi bedenine yabancılaşabiliyor. Bu yabancılaşma ise genellikle sağlıklı davranışlarla değil, suçluluk duygusuyla iç içe geçmiş olumsuz yeme alışkanlıklarıyla sonuçlanıyor.
YEME DAVRANIŞI, DUYGUSAL YÜKLERİN BİR YANSIMASI OLABİLİR
Çocuklukta yaşanan travmalar, sosyal ilişkilerdeki sorunlar ve beden imajına dair kaygılar, obeziteyi tetikleyici faktörler arasında yer alır mı?
Gümüş, bedenin yalnızca fiziksel bir varlık olmadığını, aynı zamanda duygularımızın, ilişkilerimizin ve yaşanmışlıklarımızın da bir yansıması olduğunu vurguluyor. Özellikle çocuklukta yaşanan ihmal, duygusal istismar ya da değersizlik duygusu gibi travmatik deneyimler, bireyin kendini yatıştırma biçimini doğrudan etkileyebiliyor. Bu tür zorlayıcı yaşantılar sonrası, yemek birçok kişi için duygusal bir kaçış ya da yatıştırma aracına dönüşebiliyor.
Diyetisyen Sümeyye Peker Çakır, obezitenin vücutta sağlığı tehdit edecek düzeyde yağ birikmesi olduğunu ve bu durumun mutlaka bir sağlık riski olarak ele alınması gerektiğini vurguluyor.
AÇLIK MI, DUYGUSAL TEPKİ Mİ?
Obezite teşhisi almış bireylerde görülen psikolojik açlıkla gerçek açlık nasıl ayırt edilir ve bu nasıl yönetilir?
Gümüş’e göre gerçek açlık, midede hissedilen bir boşlukla kendini gösteren fiziksel bir ihtiyaçtır. Psikolojik açlık ise duygulara dayanır; can sıkıntısı, yalnızlık, stres veya değersizlik gibi duyguların tetiklediği ani ve belirli yiyeceklere yönelik yeme isteğidir. Psikolojik açlık genellikle doyma hissi oluşturmaz; kişi yer ama tatmin olmaz.
Bu noktada, “Gerçekten aç mıyım, yoksa bir duyguyu bastırmak mı istiyorum?” sorusunu sormak oldukça değerlidir. Fiziksel açlıkla psikolojik açlığı ayırt edebilmek, sağlıklı yeme davranışına giden yolda en önemli adımdır.

OBEZİTEDE İL ADIM: BESLENME TEDAVİSİ
Diyetisyen Sümeyye Peker Çakır, obezite tedavisinde en temel yöntemin beslenme tedavisi olduğunu vurguluyor. Beslenme doğru şekilde düzenlenmediği sürece diğer tedavi yöntemlerinin etkili olamayacağını belirtiyor. Sağlıklı bir yaşam için hedefin sadece ideal kiloya ulaşmak değil, doğru ve dengeli beslenmeyi hayat tarzı haline getirmek olduğunu ifade ediyor.
Bu kapsamda; hazır ve işlenmiş gıdalardan, şekerli yiyecek ve içeceklerden uzak durulması, kalorisi yüksek öğünlerin gün içerisinde tüketilmesi ya da tüketim sıklığının azaltılması gerektiğinin altını çiziyor.
Toplumun dış görünüşe verdiği aşırı önem, obez bireylerde yetersizlik, eksiklik ve değersizlik duygularını artırıyor. Bu duygular ise zamanla yalnızlaşma, depresyon ve sosyal hayattan uzaklaşma gibi sorunlara yol açabiliyor.

BEDEN UTANCI SOSYAL HAYATI SINIRLAYABİLİYOR
Psikolog Kerem Gümüş, obezite şikâyeti olan bireylerle yaptığı görüşmelerde en dikkat çekici noktalardan birinin, bedenlerinden utanan kişilerin sosyal ortamlardan uzak durma eğilimi olduğunu belirtiyor. Dışlanma ya da yargılanma korkusuyla geri çekilen bireylerin, özellikle bayram ve düğün gibi toplumsal etkinliklerde kendilerini saklama ihtiyacı hissettiklerini ifade ediyor. Bu durumun da doğrudan öz güven eksikliğiyle bağlantılı olduğunu vurguluyor.
Oysa bir bedenin ağırlığı, bir insanın değeriyle ölçülemez.
ekoltv.com.tr / Senem ULUHAN
Röportaj: Diyetisyen Sümeyye Peker Çakır ve Psikolog Kerem Gümüş
Kaynak:ekoltv.com.tr