Evrenle bağımız kopuyor! Radyo astronomisi bitiyor mu?

Başımızı kaldırıp baktığımızda en eski sırdaşımızı, yani gökyüzünü görüyoruz. Yıldızlar ardından saklanan sayısız gizemin olduğunu da biliyoruz. Ancak bir tehlike var ki evrenin sesini duymamıza artık engel oluyor...
Evrenle bağımız kopuyor! Radyo astronomisi bitiyor mu?

Şu an, göremediğimiz ama çok net bir şekilde hissettiğimiz bir tehlike var: Sessizliğin bozulması. Ve bu, sadece geceleri gökyüzünde parlayan uyduların ışıklarıyla ilgili değil. Bu, radyo dalgalarının sessizliğini bozan sızıntılarla ilgili. Nasıl mı? Gelin birlikte bakalım…

STARLİNK GİBİ UYDU SÜRÜLERİ EVRENİN SESİNİ BASTIRIYOR

Starlink gibi mega uydu sürüleri, yalnızca gökyüzünü işgal etmiyor; aynı zamanda evrenin en kırılgan seslerini de bastırıyor. Süper kütleli kara deliklerin fısıltıları, ilk yıldızların doğum sancıları, uzak galaksilerin yankısı… Hepsi, biz daha anlamını çözemeden, birer birer boğuluyor bu elektromanyetik karmaşada.

Max Planck Radyo Astronomi Enstitüsü’nden Benjamin Winkel’in sesi titriyor adeta:

“Bu, yerden radyo astronomisinin artık mümkün olmayacağı anlamına geliyor.”

uydu.png

Bu bir tahmin değil, adeta bir ağıt. Öyle ki radyo teleskoplarının gözleri, giderek daha sıkı kapanıyor. Ve o gözler kapandığında, yalnızca bilim değil, evrenle olan kadim bağımız da kopacak.

Bu görünmeyen tehdit, uydulardan sızan istemsiz radyasyon. Yani hiçbir niyeti olmadan yayılan bir gürültü, bir tür kozmik kirlilik. Onu duyamıyoruz, göremiyoruz ama evrenin en zayıf sinyallerini gölgede bırakacak kadar güçlü. O kadar güçlü ki, milyarlarca ışık yılı öteden gelen bir galaksinin çığlığına ağır bir perde çekiyor.

Bunu anlamak için, loş bir odada mum ışığında yazı yazmaya çalışırken, bir anda gözünüzün içine bir projektör tutulduğunu hayal edin. İşte gökbilimciler, artık bu koşullarda evreni anlamaya çalışıyor.

Ve bu daha başlangıç. Yalnızca 2019’dan bu yana 7.000’den fazla Starlink uydusu fırlatıldı. Gelecek yıllarda bu sayı 100.000’e ulaşabilir. Ve her biri, evrenin suskun sırlarını bastıran yeni bir çekiç gibi, göğe çivilenecek.

Her uydudan sızan sinyal, bir başka yıldızın hikâyesini susturuyor. Her parazit, başka bir galaksinin hatırasını siliyor.

Hollanda'dan bir araştırmacı şöyle diyor:

“Bu fark, sönük bir yıldızla dolunay arasındaki parlaklık farkı kadar.”

Yani gökyüzünün en narin, en kırılgan fısıltıları, artık birer çığlıkla bastırılıyor.

Bilim insanları hâlâ umut taşıyor. Uzaya fırlatılmadan önce uydular test edilebilir, sessizliğe saygı gösterilebilir. Ama bu yalnızca teknik bir mesele değil, bir vicdan meselesi. Çünkü her bir sinyal kaybı, insanlığın evrenle kurduğu bin yıllık diyaloğun bir parçasını koparıp götürüyor.

Düşünsenize… Belki bir gün, uzayın sonsuz sessizliğinde yankılanan bir mesajı kaçıracağız. Belki bir başka medeniyetin sesiydi bu, belki evrenin doğumundaki yankı. Belki de sadece bize ait, kimsenin keşfetmediği bir masaldı. Ve artık duyulmayacak.

Evet, belki gökyüzüne hâlâ bakabileceğiz. Ama ne göreceğiz?

Yıldızlar, ışıldayan birer hatıra olarak kalacak…
Ama onların sesini artık duyamayacağız.

Kaynak: