Obezite, sadece iradeyle açıklanamayacak kadar karmaşık, kronik ve tekrar eden bir hastalıktır. Artık biliyoruz ki obezite sadece ne yediğimizle değil; genetik, çocukluk deneyimleri, sosyoekonomik koşullar, psikolojik sağlık ve çalışma ortamları gibi pek çok faktörle şekilleniyor. Bu yüzden basit “daha az ye, daha çok hareket et” söylemi hem yetersiz kalıyor hem de insanları haksız yere damgalıyor.
YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE KİLO ALIMINI TEŞVİK EDİYOR
2007’de yayımlanan Foresight raporu, artan obezitenin ardındaki karmaşık etkenleri gözler önüne sermişti. Günümüzde ise içinde yaşadığımız çevre kilo alımını adeta teşvik eden bir ortam yaratıyor.
Bu “obeziteye yol açan ortam” özellikle yoksul bölgelerde yaşayanları daha fazla etkiliyor. Uygun fiyatlı sağlıklı yiyeceğe erişimin sınırlı olduğu, toplu taşımanın yetersiz ve yeşil alanların kısıtlı olduğu yerlerde yaşayanlar, kilo alımı konusunda daha dezavantajlı durumda. Böyle bir ortamda kilo almak, biyolojik olarak normal bir tepki sayılıyor.
YOKSULLUK VE OBEZİTE ARASINDAKİ BAĞ
Mevcut stratejiler ise genellikle bireysel davranışları değiştirmeye odaklanıyor ve kilo sorunu yaşayanları iradesiz olarak yaftalıyor. Bu da toplumda zararlı kilo damgasının yaygınlaşmasına yol açıyor. Oysa veriler, özellikle çocuklarda obezitenin yoksullukla sıkı şekilde bağlantılı olduğunu gösteriyor.
SÜREKLİ YAPILANDIRILMIŞ DESTEK ŞART
İyi bir obezite bakımı; kronik bir hastalık olduğunu kabul etmek, damgalamayla mücadele etmek, kişiye özel, çok boyutlu destek vermek ve sistemsel değişikliklere odaklanmakla mümkün. Diyabet ya da depresyonda olduğu gibi, obezitede de sürekli, yapılandırılmış destek şart.
Ayrıca sağlık çalışanlarının damgalamayı önleyecek eğitimlerden geçmesi, kapsayıcı bir dil kullanılması ve ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılması gerekiyor. Tedavi planları ise bireylerin sosyal ve psikolojik koşullarını dikkate almalı; ortak karar alma ve ruh sağlığı desteği içermeli.
ÇEVRE KOŞULLARI DEĞİŞTİRİLMELİ
Son olarak, sadece bireyleri değil, sağlıksız çevre koşullarını değiştirmek için çalışmalıyız. Uygun fiyatlı ve sağlıklı gıdalara yatırım yapılması, fiziksel aktivite imkanlarının artırılması ve sosyal eşitsizliklerin köküne inilmesi gerekiyor.
Obeziteyi kişisel bir başarısızlık olarak görmekten vazgeçip, bilimsel ve şefkatli yaklaşımlarla destek verirsek; hem damgalanmayı azaltır hem de sağlık sistemine milyarlarca sterlinlik yükün önüne geçebiliriz. Artık “daha az ye, daha çok hareket et” demek değil, bireyi ve çevresini bütüncül ele alan cesur bir sistem yaklaşımı zamanı.