Bahçeli'den Terörsüz Türkiye vurgusu! Komisyona 4 isimle katılacaklar
Açıklamasına Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini vurgulayarak başlayan Bahçeli, bağımsızlık mücadelesinin ağır bedellerle kazanıldığını ifade etti. Türkiye'nin barış, kardeşlik ve gelişme yolunda “Cumhuriyet’in yeni yüzyılında fark yaratacağını” dile getirdi. Bahçeli, “Hiçbir başkentten Türkiye’ye çözüm sunulamaz. Ankara’dan bakarak sorunlara çözüm üretmek zorundayız” dedi.
KOMİSYONA 4 İSİMLE KATILACAKLAR
MHP lideri, TBMM gündemindeki 51 üyeli Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu’na partiler üstü katılım çağrısında bulundu. Bahçeli, bu komisyonun Türkiye’nin terörden arındırılması sürecinde tarihi bir fırsat sunduğunu belirterek, MHP’nin 4 milletvekili ile bu komisyonda yer alacağını açıkladı.
Komisyona katılacak isimler ise şu şekilde:
- Feti Yıldız (İstanbul Milletvekili)
- Muhammet Levent Bülbül (Sakarya Milletvekili)
- Halil Öztürk (Kırıkkale Milletvekili)
- Yücel Bulut (Tokat Milletvekili)
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları şöyle;
Türkiye Cumhuriyeti devleti, muazzam bir aklın, muharrik bir ahlakın, mutena bir sabrın, muhteşem ve müteyakkız bir mücadelenin iman ve iradeyle yoğrulması mucibince tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Türk milletinin bağımsızlığı çok ağır bedeller ödenerek, vatan topraklarının her karışı şehit kanlarıyla örtülerek, nice feragat ve fedakarlık örnekleriyle kazanılmıştır.
Dün olduğu gibi bugün ve yarın da, istiklal ve istikbal haklarımızın muhafaza ve müdafaası toplu vuran milli yüreklerin şeref ve namus meselesi olarak görülecek, hiçbir şekilde taviz veya teslimiyet bahsinden söz açılamayacaktır.
Türkiye’miz her alanda barış ve kardeşliği tesis ve temin ederek Cumhuriyet’in yeni yüzyılında gücüne güç katacak, muadil ve mütehakkim ülkelere fark atacaktır.
Bilhassa etnik ve mezhep temelli bölücülüğün bütün izleri kazınıp “Terörsüz Türkiye”nin tam ve eksiksiz ikmaliyle birlikte sosyal gelişme, milli bütünleşme, ekonomik büyüme sacayağında medeniyetler liginde liderliğe oynayan, ülkeler arasında sivrilip öne atılan bir devletin doğuşu beşeriyetin gözü önünde cereyan edecektir.
Hamd olsun ülkemizin varlığı ebedi, vakarı ve vaziyeti müessirdir.
Başkent Ankara, yalnızca yönetim merkezimiz değildir.
Aynı zamanda Anadolu jeopolitiğinin gerçeğinden doğmuş stratejik mihverimizdir.
Tarihin derinlerinden beslenen ve ders çıkartan devlet ve yönetim aklının da siyasi karargahıdır.
Bunun yanı sıra varlığı ve sürekliliği hem bu günümüzün hem de kutlu ülkülerimizin devamı ve güvencesi olacaktır.
Bugünkü gerçekler, maruz ve muhatap kaldığımız sorunları başka başkentlerden bakarak çözme imkanı vermemektedir.
Hiç kuşkusuz yeryüzünün her noktasına Ankara’dan bakmak mecburidir.
Başka başkentlerin veya merkezlerin tesirinde kalarak yapılacak yorum ve yaklaşımları savunmak, düşürülmek istenen küresel tuzaklar için bir bahane yaratacaktır.
Ankara’nın ve Türkiye’nin güvenliği en yüksek hassasiyettir.
Türkiye mevcut ağırlığı ve potansiyeliyle bölgesinde hayata tutunmak için çığlıklar içinde çırpınan mazlumlar için güven kaynağı ve ihtiyaç halinde barınacakları en emin sığınaktır.
Türkiye’nin varoluşu geniş bir coğrafi ve jeopolitik eksende zorda kalanlar için umut ve ufuktur.
Kerkük’ün, Gazze’nin, Urumçi’nin, Kudüs’ün, Tebriz’in, Arakan’ın, Trablus’un, Şam’ın ve daha nice hatıramızda mühim ve müstesna mevkii bulunan gönül coğrafyalarımızdaki şehirlerin ve buralarda yaşayan kardeşlerimizin ıstırapları milli yüreklerde biteviye hissedilmektedir.
Barbar bir abluka altında tutulan Gazze’de özellikle çocuklar açlık ve susuzluktan dolayı can vermektedir.
İnsanlık değerlerini alaşağı eden, hiçbir kitap ve inançla bağdaşmayan Siyonist canilik Gazze Şeridi’ne mezalim ve merhametsizlik çukuru kazmış, kimi bulduysa içine atmıştır.
Birleşmiş Milletler’in açlık içinde kıvranan Gazzelilerin “yürüyen cesetlere benzemeye” başladığını açıklaması kelimenin tam anlamıyla sefalet içinde debelenen ikiyüzlülüktür.
Bu çerçevede kanayan insani ve uluslararası sorunları etkisiz, aciz ve atıl halde seyreden Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na üye ülke olmanın bir anlamı olmadığından bu kuruluşla ilişki ve irtibat yeni baştan gözden geçirilmelidir.
Ahlaken ve hukuken sorumluluk taşıyan uluslararası bir kuruluşun kitlesel açlık ve şiddet kurbanı olan milyonlarla ilgili durum tespitiyle oyalanması korkunç bir tükenmişliktir.
Bir damla su, bir dilim ekmek, nefes alacak kadar da haysiyet ve hürriyet arayışında olan Gazzeli kardeşlerimizin yokluğa, yoksulluğa ve yok oluşa hapsedilmesi içinde bulunduğumuz çağın dehşet uyandıran trajedisi ve sistematik katliam tipolojisidir.
Terör devleti İsrail’in Gazze’ye gıda ve su ulaşımını engellemesi eşi ve benzeri görülmemiş kana susamışlıktır.
Bölgesel ve küresel barış görüşmelerinin ana üssü olan, savaşan veya çatışan tarafları müzakere ve mutabakat masasına çekme muvaffakiyeti gösteren Türkiye’nin; aktif, atik, atılgan ve çok boyutlu diplomasi kanalıyla Gazze’ye insani yardımların sevk edilmesinde öncü rol oynaması kaçınılmaz bir insani ihtiyaçtır.
İslam ve Arap ülkelerinin Gazzeli çocukların feryat figanlarına sessiz kalmaları, en azından harekete geçmekte oldukça gecikmeleri ne yazık ki utanç duyulacak bir samimiyetsizliktir.
İsrail’in sonunu hazırladığı açık ve ortadadır.
Geride kalan 20 ay içinde 5 ülkeye saldıran, devamlı alarm durumunda bulunan, insani, hukuki ve vicdani değerlerden bütünüyle sıyırılıp ayrılan İsrail’in hem bölgemiz hem de küresel sistem içinde tahammülü mümkün olmayan bir sınıra dayandığı da bir başka gerçektir.
Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü sarsmanın yanında sosyal ve toplumsal dengesini bozucu müdahalelerin orta yerine konuşlanan İsrail hükümetine, inanıyorum ki en ağır faturayı savaş karşıtı İsrail toplumu kesecektir.
Netanyahu akıttığı kanların hesabını damla damla verecek, aldığı ahların hitamında hayatı boyunca rezil rüsva olmuş bir soykırımcı olarak anılacaktır.
Bu gelişmeler yaşanıyorken Fransa’nın Filistin’i tanıyacağını açıklaması son derece saygın bir karardır.
Dileğimiz bu cesur, isabetli, hakbilir ve haktanır kararların dalga dalga yayılması, soykırım şebekesi İsrail’in hür dünyadan soyutlanması ve dışlanmasıdır.
Suriye’de SDG kisvesine bürünen YPG/PYD’nin 10 Mart 2025 mutabakatına hala riayet etmemesi, hem Şam yönetiminin hem de ülkemizin güvenliğini tehdit eden temas ve faaliyetlerini ara vermeden sürdürmesi tarihi bir yanlıştır.
Ve bu yanlıştan derhal dönülmeli, Paris’te yapılan görüşmelerde gündeme geldiği üzere 10 Mart mutabakatına harfiyen uyulmalıdır.
Ardı arkasına patlayan skandallarla çalkalanan ABD yönetimi ise tavşana kaç tazıya tut politikasından vazgeçmeli, el altından sürdürdüğü İsrail havariliğini sonlandırmalı, YPG/PYD’nin tasfiyesine dürüstçe destek olmalıdır.
Terörsüz Türkiye’nin menziline adım adım yaklaşılırken YPG/PYD’nin süreci ağırdan alması, gelişmeleri sakatlama arayışı kabul edilemez bir çirkefliktir.
PKK’nın kurucu önderliği tarafından 27 Şubat’ta yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” örgütün tüm bileşen ve yapıları için bağlayıcı ve geçerlidir.
Milliyetçi Hareket Partisi için dikkate alınması gereken asıl çağrı bahse konu İmralı çağrısıdır.
Hiç kimse suyu yokuşa akıtacağı zehabına kapılmamalıdır.
Bir yanda ülkemiz diğer yanda bölgemiz terörden arınacak; birlik, dirlik ve kardeşlik barışçıl bir atmosferde kökleşecektir.
Tarihi geriye sarmak hayal ötesi bir beklentidir.
Artık terörizmle geçirilecek bir anımız kalmamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulacak 51 üyeli Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu’na da her partinin katılıp tarih ve millet huzurunda sözünü ve görüşünü paylaşması, demokratik sınırlar çerçevesinde tartışmaların sağduyuyla yapılması ülkemizin geleceği adına altın bir fırsattır.
Milliyetçi Hareket Partisi söz konusu komisyona 4 değerli isimle katılacak olup bu isimler:
1- Genel Başkan Yardımcımız ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Feti Yıldız,
2- Sakarya Milletvekilimiz ve Anayasa Komisyon Üyesi Sayın Muhammet Levent Bülbül,
3- Kırıkkale Milletvekilimiz ve Adalet Komisyon Üyesi Sayın Halil Öztürk,
4- Tokat Milletvekilimiz ve Adalet Komisyon Üyesi Sayın Yücel Bulut’tur.
Nitekim ve nihayet bir darbı mesel yaygınlığı kazanan “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar” sözü, yani fikirlerin çarpışmasından hakikat güneşinin doğacını belirten veciz ifade gerçekçi ve gerekli manasını bulacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin mezkur komisyona katılmayı şartlara bağlaması ve sürekli ayak diremesi esasen “Terörsüz Türkiye”den duyduğu kaygının eseridir.
İpi sapı birbirine karışmış olanların hamaset ve habasetle karılmış siyasetleriyle ortalığı bulandırma sebebi ise terörün milletimizin gündeminden çekilip çıkarılmasıyla tezgahlarının kapanacak olmasından dolayı korkuya kapılmalarıdır.
Ankara’da esip gürleyen bayağı siyasetçilerin birden bire Diyarbakır’a giderek munis ve müşfik bir tavra gömülmeleri tanımı ve tarifi olmayan ilkesizliğin, siyasi ahlaklarıyla mündemiç olan dönekliğin mahsulü ve mecmuudur.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’nın vatan ve millet sevdasının sadakası verilecek olsa yedi ceddine fazla gelecek olan siyasi curcuna faillerinin milliyetçilik üzerinden istismar sayfası açma teşebbüs ve tevessülü ayıplı ve ahlaksız bir savrulmanın ağır kusurundan başka bir şey değildir.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni mesnetsiz suçlamalarla durduracağını, melanet iftiralarla yıldıracağını sanan garabet ve gaflet yuvalarına sadece acıyor, onları aziz milletimizin vicdan terazisine havale ediyor, satışı ve hıyaneti en iyi kendilerinin bileceğini, bu hususta ustalaştıklarını herkese bildirmeyi yararlı görüyorum.
Diri tutulmuş duyguların, milli birlik ve huzura hizmet eden bir duruşun elbet bir gün hakkın ve haklının tecellisini göreceği, bunun için de ara vermeksizin mücadele edeceği tartışmasızdır.
Tarih harcının sabır, akıl, şuur ve inançla karıldığını, hamaset ile realitenin bağını kopartmadan hayata ve hadiselere bakışın en sağlıklı ve doğru yol olduğunu Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı kadar tecrübe etmiş bir başka siyasi oluşuma hiç kimse tanıklık edemeyecektir.
Bu kapsamda;
Duygularımızla gerçekleri;
Olmasını istediklerimizle yapabileceklerimizi;
Bugünümüzle hayallerimizi hesaba katan bir yorum sentezine ulaşmak lazımdır.
Öncelikle, Türkiye’mizin yükselmesi, zenginleşmesi ve güçlenmesi için elimizden gelen her çalışmayı yapmakla mükellef olduğumuz unutulmamalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi tek ses, tek nefes, tek yürek halinde Terörsüz Türkiye’ye inanmakta; aynı zamanda siyasi çıkar hesabı yapmadan, nefsin tasallutuna kapılmadan, sağın solun tahrik ve telkinine aldırmadan önce ülkem ve milletim anlayışına barış ve kardeşlik ruhuyla bağlanmaktadır.
Bilinmesini isterim ki, dün yapılan İl Başkanları Toplantımız bunun göz kamaştıran timsali olmuş, davasına ve ülkesine sadakatle hizmet eden dava arkadaşlarım bir kez daha serdengeçti yürekleriyle Türk milletinin ve Türkiye’nin yoluna baş koymuşlardır.
Hepsine müteşekkirim, hepsini de hasretle ve muhabbetle kucaklıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.