Ekonomi ve Adalet Bakanlığı'nı istedi mi? Ali Babacan o iddialara yanıt verdi!
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ekol TV ekranlarında yayınlanan Nagehan Alçı'nın sunduğu "Tartışma Zemini" programının konuğu oldu. Siyaset gündemine dair dikkat çeken değerlendirmelerde bulunan Babacan, son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, özellikle de "Terörsüz Türkiye"süreci hakkında önemli eleştiriler ve önerilerde bulundu.
SİYASETTEKİ YUMUŞAMA VE YENİ DÖNEM
Türkiye'nin uzun yıllardır giderek derinleşen bir siyasi kutuplaşma içinde olduğunu belirten Babacan, Devlet Bahçeli'nin siyasi liderlerle el sıkışması gibi sıcak karelerin bu sert iklimi yumuşatıp yumuşatmayacağına dair soruya, siyasette eylemin ve uygulamanın sembollerden çok daha önemli olduğunu vurgulayarak yanıt verdi.
Babacan, 2023 seçimlerinden sonra sert bir siyaset döneminin yaşandığını, ancak 1 Ekim'de MHP Lideri Bahçeli'nin DEM milletvekillerinin ve eş başkanlarının elini sıkmasıyla "yeni bir dönem"in başladığını ifade etti. Bu yeni dönemi, "Terörsüz Türkiye" diye adlandırılan ve kendilerinin genel anlamda "çatışma çözümü" diye ifadelendirdiği sürece bağlayan Babacan, bu sürecin tam da iktidarla muhalefetin daha yakın çalışması ve beraberce çözüm araması gereken bir süreç olduğunu söyledi.
Babacan, Bahçeli'nin el sıkışmasının, siyasi yelpazenin tam iki ucunda olan MHP ve DEM Parti'nin, terörün sona ermesi gibi ortak bir gündemle beraberce çalışabileceğinin de bir başlangıcı olduğunu dile getirdi. Geçtiğimiz Ekim ayında Bahçeli'nin grup konuşmalarında "çatışma çözümü sürecinin başladığını" gösteren bir perspektif ortaya koyduğunu, kendilerinin de bu sürece ilk destek verenlerden biri olduklarını hatırlattı.
ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ SÜRECİNE DESTEK VE KOMİSYON ELEŞTİRİLERİ
DEVA Partisi olarak başından itibaren sürece destek verdiklerini belirten Babacan, "Ben Dışişleri Bakanlığı yapmış ve aynı zamanda dünyadaki pek çok çatışmanın çözümünü bilen bazılarının da içinde olan bir insan olarak, zordur, çetrefillidir ama yüzde 5 bile çözme ihtimali olsa biz o yüzde 5’i bile destekleyeceğiz diye açıklama yaptım" ifadelerini kullandı.
Komisyon fikrinin ilk gündeme geldiğinde öne sürülen dört yanlış olduğunu, bunlara müdahale ettiklerini ve önerilerinin kabul edildiğini detaylandırdı. Babacan'ın müdahalesiyle:
-Komisyonun ismi "Terörsüz Türkiye Komisyonu" yerine "Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" oldu.
-Görev alanı sadece terörle ilgili konular değil, hak ve özgürlükleri de kapsayan bir tanım haline geldi.
-100 kişilik komisyon sayısı 51’e indi.
-Karar alma usulü basit çoğunluktan nitelikli çoğunluğa döndü.
Komisyonun amacının ortamı hazırlama, meseleyi geniş kitlelerle paylaşma ve toplumsal mutabakat arayışı olması gerektiğini belirten Babacan, bütün bu önerilerinin kabul edildiğini söyledi.
İMRALI ZİYARETİ: USUL TARTIŞMASI VE ERDOĞAN'A ÇAĞRI
Babacan, DEVA Partisi'nin İmralı heyetine üye vermeme kararıyla ilgili tezat yorumlarına açıklık getirerek, sorunun usulde olduğunu vurguladı.
"Açıkçası ben bu ülkenin Cumhurbaşkanı olsam. Benim de güvendiğim bir MİT Başkanı bana dese ki, efendim bu aşamada böyle bir temas bizim işimizi kolaylaştıracak, önümüzü açacak... Böyle bir temas gerekiyor dese, bana sorsa benim MİT Başkanım. Ben ona onay verirdim. Doğrusu bu... İyi çalışmışsınız. Her şeyde böyle düşünüyorsanız doğrusu budur derdim" diyen Babacan, ancak aynı zamanda devlet başkanı şapkasıyla verdiği talimatın gereğini parti genel başkanı ve siyasetçi şapkasıyla yapması ve kamuoyu iletişimine dikkat etmesi gerektiğini söyledi.
Ziyaretin ardından yaşanan bilgi karmaşasına dikkat çeken Babacan, tutanakların tam olarak açıklanmadığını yineledi. İmralı heyetinde yer alanlardan birinin 17 sayfalık bir belgeye imza attığını belirttiğini ancak komisyona sadece bir özetin sunulduğunu kaydetti.
"ÜÇ HAFTA OLDU HALA ÖCALAN'NIN NE DEDİĞİ BİLİNMİYOR"
"Süreç yönetiminin hataları bunlar" diyerek tepkisini ortaya koyan Babacan, aradan üç haftaya yakın süre geçmesine rağmen kamuoyunun, Öcalan’ın heyete tam olarak ne söylediğini hâlâ bilmediğini vurguladı. İktidarın, görüşme içeriğinin basına sızması durumunda yaşanacak sıkıntıyı baştan hesap etmesi gerektiğini ifade etti. Babacan, güvenlik konularında tam şeffaflık beklemediğini belirterek, "Güvenlikleri konularda yüzde yüz şeffaflık olmaz. Çünkü bir devlet kendi güvenliğiyle ilgili konularda kendini yüzde yüz açmaz. Böyle bir şey yok" dedi. Ancak mevcut durumun şeffaflık ilkesiyle değil, sürecin beceriksizce yönetilmesiyle ilgili olduğunu savundu.
Babacan, yaşananları kamuoyunun hazırlanmaması nedeniyle "çok mahcup, utangaç bir ziyaret" olarak tanımlayarak eleştirisini sürdürdü. Komisyonda yer alan AK Partili bir üyenin yerini inkâr ederek hastanede olduğunu iddia etmesini hatırlattı ve bu durumun sürecin yönetimiyle ilgili hatalardan kaynaklandığını belirtti: "Mesele güvenlikse gidip sen telefonda yalan söylemek zorunda değil, sana niye yalan söyletmek zorunda bırakıyorsunuz? Bunlar hep süreç yönetimiyle hatalar." Sürecin tüm risklerini önceden gördüklerini belirten Babacan, "Yanlış mı oldu İmralı'ya gitmek?" sorusuna ise net bir yanıt vererek, "Süreç yönetimi açısından yanlış oldu tabii" değerlendirmesinde bulundu.
Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kamuoyuna bir açıklama yapmamasını, bu temasın niye doğru ve gerekli olduğunu toplumun geniş kesimlerine izah etmemesini eleştirdi. "MİT Başkanına bu talimatı veren kişinin olması lazım. Madem doğru, bunu açıklaması lazım" diyen Babacan, şunları kaydetti:
"Recep Tayyip Erdoğan. MİT Başkanına talimat veriyor, bu işleri yönetiyor. Şunu yap, bunu yapma, onu görüşürüz diyor. Siyasetçi kimliğiyle ve bir parti genel başkanı kimliğiyle kendini destekleyen kitlelere bu talimatların niye verdiğini söylemiyor. Burada büyük bir çelişki var. Bu çelişkinin önce düzelmesi lazım ki toplumda bunun niye yapıldığı anlaşılsın."
KOLTUK MU ÜLKE Mİ: ALMANYA ÖRNEĞİ
Konuşmasında siyasette risk almanın önemine değinen Babacan, "Öyle meseleler vardır ki... Çok temel meselelerde. Hükümetler şu kararı verebilmeli. Evet arkadaş ben bir sonraki seçimi kaybedebilirim. Yeter ki ülke kazansın" dedi.
Bu ifadeyi ilk olarak Alman Başbakanı Schröder’den duyduğunu anlatan Babacan, Schröder’in popüler olmayan ancak ülkenin geleceği için gerekli reformları yaparken, "Ben seçimi kaybedeceğim ama Almanya kazanacak" dediğini ve bunun gerçekleştiğini aktardı. Türkiye’deki süreçte de Cumhurbaşkanı Erdoğan’da aynı kararlı ve risk alma tablosunu görmediğini ifade ederek, bunu yanlış bulduğunu sözlerine ekledi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "Terörsüz Türkiye" sürecindeki siyasi sahipliğin genişletilmesi gerektiğini vurgularken, liderler zirvesi önerisinin gerekçelerini ve süreç üzerindeki olası etkilerini açıkladı. Komisyonun varlık sebebinin "iktidarıyla, muhalefetiyle siyasi sahipliği çoğaltmak ve genişletmek için" olduğunu belirten Babacan, bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a çağrısını yineledi:
“Liderler seviyesinde bu işin siyasi sahipliğini sadece Sayın Bahçeli'nin omzuna yıkmayı ben bir haksızlık olarak görüyorum. Bütün riski, bütün yükü, siyasi yükü tek bir kişinin omzuna yükleyelim. Olursa olur, olmazsa da sonuca göre bakarız demek, Sayın Bahçeli'ye de bir haksızlık. Dolayısıyla burada Sayın Erdoğan'ın bu süreci daha açık sahiplenmesi lazım.”
Babacan, asıl güvenin toplumda bu şekilde oluşacağını, liderlerin bir masada oturmasının ise "Mesele terörün çözülmesi ise... sağ olsunlar liderler bak bir araya gelebiliyorlar" mesajıyla her şeyden çok daha önemli olacağını ifade etti.
SİYASİ İKLİMİ DÜZELTMEK İÇİN ‘RESET DÜĞMESİNE BASMAK’ GEREKİYOR
Babacan, liderler zirvesi önerisini İmralı oylamasında oluşan çatlak ve Mesut Barzani'nin ziyareti sonrası ortaya çıkan gerginliğin ardından, "işlerin biraz karıştığı" ve "ortamın bozulduğu" tespitiyle gündeme getirdiğini aktardı. Bu iklimi düzeltmek için bir "reset düğmesine basmak" gerektiğini ifade etti.
Daha önceki çözüm sürecine kıyasla mevcut ortamın çok daha kolay olduğunu dile getiren Babacan, geçmişte kurumlar arasında koordinasyon eksikliği ve muhalefetin büyük çoğunluğunun sürece karşı durması gibi zorluklar varken, bugün MHP'nin öncü olması ve CHP'nin komisyona oturması gibi kolaylıklar olduğunu belirtti. Babacan, Erdoğan'ın süreci kullanması gerektiğini yineleyerek, "Bu önemli bir fırsattır. Madem komisyon yoluyla bu işin siyasi riskini muhalefetle paylaşmak istiyorsunuz, o zaman liderler seviyesinde de bunun bir istişaresini yapın." tavsiyesinde bulundu.
SÜRECİN EN KRİTİK EŞİĞİ VE SURİYE RİSKİ
Sürecin kırılma noktaları ve riskler üzerine konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, meselenin Kandil kaynaklı Türkiye'ye dönük risk kısmının bundan sonrasını "kolay" gördüğünü, ancak asıl riskin Suriye'de olduğunu kaydetti.
Babacan, Suriye’deki SDG (Suriye Demokratik Güçleri) yapılanmasının, mutlaka Suriye’nin merkezi hükümetiyle (Şam) barış içerisinde ve "beraberce var olma" çerçevesinde çalışıyor olması gerektiğini söyledi. Bir ülkede iki ordunun olmasının güneyde çatışma doğuracağını vurguladı.
TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK ÖNCELİKLERİ VE ASKERİ MÜDAHALE
Türk askerinin Suriye'ye müdahil olması ihtimaline ilişkin soruya yanıt veren Babacan, çatışmanın niye çıktığı ve nereye geldiği gibi konuların önemine dikkat çekerek, bu noktada İsrail faktörünün de kritik olduğunu, İsrail'in "bölünmüş ve zayıf bir Suriye" istediğini dile getirdi.
"Eğer Türkiye Cumhuriyeti oradaki gelişmeleri kendi hudut güvenliği ve ilerideki güvenliği açısından risk olarak görürse gereğini yapmalıdır." diyen Babacan, Türkiye'nin gereğini yapacak gücü ve kuvveti olduğunu belirtti. Babacan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin daha önce de operasyonlar yaptığını hatırlatarak, "girme ayrıdır, asker operasyonu ayrıdır" ayrımını yaptı.
PARLAMENTER SİSTEM HEDEFİNDE KARARLILIK: "İSTEMEZÜK DİYENLERDEN DEĞİLİZ"
Siyasi sistem tercihi konusunda net bir duruş sergileyen DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan'ın "mevcut sistemde revizyon" yönündeki açıklamalarına rağmen, kendi partisinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefini koruduğunu bir kez daha teyit etti.
Sistem tercihinin kendileri için konjonktürel bir şey değil, parti programının gereği olduğunu vurgulayan Babacan, dünya örneklerini göstererek parlamenter sistemin vatandaşlar için daha çok başarı ürettiğini, başkanlık sisteminde başarının ise istisna olduğunu belirtti.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE AÇIK KAPI
Babacan, iktidarın getireceği anayasa değişikliği taslağına karşı tutumlarını ise şöyle açıkladı:
"Biz istemezük diyenlerden değiliz. İktidar ne getirse hayır diyor... Biz onlardan değiliz. Mevcut sistemde Güçler ayrımını netleştirmek için, denge kontrol sistemini sisteme eklemek, derc etmek için öneriler gelirse biz onaylara bakarız. Gerekirse destek de veririz. Orada sorun yok."
DEVA Partisi'nin 115 maddelik Anayasa taslağının hazır olduğunu da hatırlatan Babacan, "Memleket için uygun gördüğümüz maddelere desteğimizi veririz" diyerek, iktidarın getireceği taslağın maddelerine tek tek bakacaklarını ve doğru buldukları maddelere destek verebileceklerini sözlerine ekledi. Bu tutumlarını, uzaktan yorum yapan ya da meseleye sadece teorik açıdan bakan bir parti olmamalarına, aksine ülke yönetme tecrübesine sahip olmalarına bağladı.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "Terörsüz Türkiye" sürecinde usul, siyasi sahiplenme ve risk yönetimi konularındaki eleştirilerini yüksek sesle dile getirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı siyasi riski üstlenmeye ve liderler zirvesini toplamaya davet etti. Partisinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefinde kararlı olduğunu ancak mevcut sistemde iyileşme sağlayacak anayasa maddelerine destek vermeye açık olduklarını da net bir şekilde ortaya koydu.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, iktidarın yeni anayasa çalışmasıyla ilgili net bir beklentilerinin henüz olmadığını, çünkü henüz somut bir madde dahi görmediklerini belirtti. Ancak, bu sürecin nasıl ilerleyebileceğine dair kritik uyarı ve tahminlerde bulundu:
1. Temel Endişe: Cumhurbaşkanının Adaylık Sınırı
Babacan, anayasa değişikliğinin sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha aday olup olmaması veya Cumhurbaşkanının dönem sınırının kaldırılması gibi konulara odaklanması durumunda bu duruma karşı ayrı bir duruş sergileyeceklerini ifade etti:
"Mesele sadece Tayyip Bey'in bir kere aday olup olmamasıyla ilgili bir mesele olmaya doğru giderse. Ya da işte anayasadaki Cumhurbaşkanı'nın dönem sınırı ile ilgili konuyu kaldıralım kardeşim. Bunlar eski şeyler. Dönem sınırı neymiş? Cumhurbaşkanı istediği kadar halk seçtiği üzere görev yapsın falan gibi şeyler gündeme gelirse tabii onunla ilgili ayrı söyleyeceklerimiz olur."
2. İktidarın "Al-Ver" (Pazarlık) Stratejisi Tahmini
Babacan'a göre iktidar, anayasa değişikliği için gereken 360 oyu sağlamak amacıyla muhalefetteki bazı partilerle bir "al-ver" (karşılıklı taviz/pazarlık) sürecine girmeyi deneyebilir. Babacan bu potansiyeli özellikle DEM Parti üzerinden değerlendirerek, kendisinin de bu partinin heyetine bu yönde bir uyarıda bulunduğunu aktardı:
"Bazı partilerde de şöyle bir al-ver olabilir... Mesela diyebilirler ki siz şunları şunları istemiyor muydunuz? Tamam. Biz de bunları istiyoruz. Gelin pakette anlaşalım. Biraz siz taviz edelim, biraz biz taviz verelim. Anlaşalım... Yani Dem Parti'nin böyle bir sınavı olabilir. Özellikle temel hak ve özgürlükler konusunda. Özellikle Kürt sorununun çözümüyle ilgili bazı anayasal değişiklikleri iktidar kanadı gündeme getirebilir ama bunun karşılığında da başka şeyler de talep edebilirler."
3. DEVA Partisi'nin Duruşu: Seçicilik ve Yapıcılık
DEVA Partisi'nin böyle bir "al-ver"in parçası olmayacağını kesin bir dille belirten Babacan, kendi partilerinin duruşunun ise seçici ve yapıcı olacağını tekrarladı:
"Bizim kendi duruşumuz seçici olur. Yani deriz ki bu madde doğru olmuştur destek veriyoruz ama bu madde yanlıştır destek vermiyoruz deriz... Biz istemezük diyenlerden değiliz."
Babacan, anayasa değişikliğinin maddeler bazında oylanacağını hatırlatarak, memleket için uygun gördükleri her maddeye destek verebileceklerini, ancak uygun bulmadıkları maddeleri reddedeceklerini söyledi.
"ASGARİ ÜCRET ZAMMI EN AZ YÜZDE 50 OLMALI"
Babacan, programın devamında ekonomik krize çözüm önerilerini ve mevcut durumu değerlendirirken, bu sorunların temelinde hukuk ve adalet eksikliğinin yattığını vurguladı.
Babacan, asgari ücretin belirlenmesinde adil ve sürdürülebilir bir denge kurulması için %50 zam yapılması gerektiğini savundu ve bu oranın gerekçesini açıkladı. Babacan ‘Geçen yıl yılbaşında beklenen enflasyona göre zam yapıldığı, ancak gerçekleşen enflasyonun (%45) %30'luk zammın üzerine çıktığı için çalışanların %15'lik alacağı var. Bu yılın gerçekleşen enflasyonu bana göre en az %30 ve ülke büyüdüğü için sabit gelirlilerin de pay alması adına %5 büyüme katkısı verilmeli” dedi.
Bu hesapla toplamda en az %50 zam yapılması gerektiğini, bu oranın asgari ücreti Kasım 2024'teki açlık sınırını aşacak olan 33.156 TL civarına çıkaracağını öngördü.
Ancak işverenin maliyetini artırmamak için de bir öneri sundu: İşverenin ödediği sigorta priminin ve diğer yüklerin sadece %16 artırılması, aradaki farkın (işçinin aldığı %50 ile işverenin ödediği %16 arasındaki yükün) devlet tarafından karşılanması gerektiğini belirtti.
TÜRKİYE'NİN EKONOMİK ÇIKIŞ REÇETESİ
Babacan, ekonominin düzeltilmesinin sadece ekonomik politikalarla değil, hukuk ve adalet temelli bir yönetim anlayışıyla mümkün olduğunu vurguladı ve atılması gereken üç temel adımı sıraladı
- Liyakat Bazlı Yönetici Değişikliği ve Kurumların Yeniden Yapılandırılması:
"Devlet kurumlarının yöneticilerin derhal değişmesi gerekiyor. Hem dürüst hem de ehil insanların göreve getirilmesi gerekir. Biz bir ayda A'dan Z'ye bütün kurumları düzeltiriz."
- Bağımsız Kurumlar ve Şeffaflık:
- Merkez Bankası, TÜİK, SPK gibi kurumların tam bağımsız olması
- Şeffaflık: Merkez Bankası'nın piyasa müdahalelerinin (döviz alım/satımlarının) derhal şeffaflaştırılması.
- Kamu İhale Yasası Reformu ve Tasarruf:
- Mevcut sistemde ihalelerin çoğunun "acil iş" kapsamına alınıp istisna maddesiyle ihalesiz bir şekilde verilmesi eleştirildi.
- Tek bir Kamu İhale Yasası'na dönülerek israfın önüne geçilmesi.
- Babacan, bu değişikliğin en geç üç ay içinde uygulamaya geçeceğini ve devasa bir tasarruf sağlayarak enflasyonu düşüreceğini belirtti. Bu düzensiz harcamalardan "menfaat şebekesinin" istifade ettiğini ileri sürdü.
Faiz Ödemeleri ve Tarım Karşılaştırması
Babacan, 2026 bütçesindeki faiz ödemelerinin büyüklüğünü (2 trilyon 742 milyar TL) eleştirerek, bu paranın vatandaştan vergi olarak alınıp parası olanlara faiz olarak ödendiğini, bunun da sosyal adaleti bozduğunu belirtti.
Tarım desteğinin (168 milyar TL) faiz ödemeleriyle karşılaştırılamayacak kadar düşük olduğunu gösteren Babacan, sadece 2026'da faize ödenecek paranın yarısıyla Türkiye'deki tüm tarımsal sulama projelerinin (1 trilyon 300 milyar TL) bitirilebileceğini ve bunun verimi üç kat artırıp maliyeti üçte birine indireceğini, böylece gıda enflasyonunun düşeceğini savundu.
Türkiye’deki sorunların kaynağını "alınan yanlış kararlar," "kadroların zayıflaması," ve "istişare edilmemesi" olarak gösteren Babacan, mevcut ekonomi yönetimine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın durumunu şöyle açıkladı: "Yani ne kadar bizim yakın çalışma arkadaşlarımız olmuş olsalar da Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek, şu anda çok dar bir alanda çalışmak zorunda kalmaları."
Gazeteci Nagehan Alçı'nın "Hem Sayın Şimşek hem Cevdet Bey aslında düzeltebilirler ama mevcut sistemdeki manevra alanıyla ancak bu kadar oluyor" yorumuna Babacan, "Evet. Çünkü yetkileri çok çok kısıtlı" şeklinde yanıt verdi.
KAMU İHALE YASASI ÇAĞRISI
Ekonomide tasarruf ve şeffaflık ihtiyacına dikkat çeken Babacan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'a kamu ihale yasasını Avrupa Birliği normlarına getirmesi için açık çağrı yaptı. Yılmaz'ın daha önce TPT'de Avrupa Birliği Genel Müdürü yaptığını hatırlatan Babacan, "Mesela bugün Cevdet Bey Cumhurbaşkanı Yardımcısı değil mi? Kamu ihale yasasını bir getirsin. Avrupa Birliği normlarına getirsin, getirmeye çalışsın bakalım. Yaptırıyorlar mı, yaptırmıyorlar mı? Ben buradan çağrı yapıyorum kendisine. Tasarruf istiyorsanız diyorum Avrupa Birliği standartlarında bir kamu ihale yasası. Müktesebat'ta da yazıyor. Yani şu anda 28 ülke bunu uyguluyor," ifadelerini kullandı.
GIDA ENFLASYONU VE TARIM REFORMU
Gıda enflasyonunda Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında açık ara birinci olduğunu belirten Babacan, bu durumun tarım politikalarının değiştirilmesiyle tersine çevrilebileceğini vurguladı. Tarım politikasının geniş bir alan olduğunu kaydederek, sulamanın ve akıllı devlet teşviklerinin önemine değindi.
Babacan, hükümetin tarıma verdiği desteğin yetersiz ve isabetsiz olduğunu, toplam rakamın çok düşük kaldığını dile getirdi. "Hem rakam çok küçük hem de destekler isabetli verilmiyor. Küçük küçük destekler zaten bir işe yaramıyor," diyerek, desteğin artması ve programlı verilmesi gerektiğini söyledi.
Partisinin programındaki somut destekleri açıklayan Babacan, şunları kaydetti: "Biz dedik ki gübre maliyetinin yarısını biz karşılayacağız dedik devlet olarak. Yemin yarısını biz karşılayacağız dedik. Mazotu ve elektriği mutlaka indirimli fiyatla çiftçimize ileteceğiz dedik. Çiftçi kredilerinin hem eski borçların yeniden yapılandırılması gerekir dedik hem de yeni kredilerin daha yüksek rakamlarda ve daha düşük faizlerle çiftçiye verilmesi lazım."
Bu desteklerin bütçeye yük getirip getirmeyeceği sorusuna ise tam tersi bir etki yaratacağını savundu: "İşte bunları yapınca zaten Türkiye'deki gıda enflasyonunun sebebi maliyet artışı, yeteri destek verilmemesi. Gıda enflasyonu toplam enflasyonu artırıyor. Enflasyon artınca faizi artırarak düşüreceklerini zannediyorlar. Halbuki bu tarıma olan destek artsa, gıda enflasyonu kontrol altına alınsa faizi bu kadar artırmaya gerek kalmayacak. Faiz ödemeleri aşağıya doğru inecek. İnanın bu kadar basit ya."
KÜRESEL FIRSATLAR VE GÜVEN İHTİYACI
Babacan, dünyanın değişmesine rağmen Türkiye’nin önünde büyük fırsatlar olduğunu ileri sürdü. Bu fırsatların başında, Amerikan ve Avrupa Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü trilyonlarca dolarlık büyük para hacmi geliyor. Babacan, "Yeter ki güvenilir ve verimli yatırım yeri olsun. Para akmaya hazır," dedi.
ABD’nin, Hindistan ve Çin’e karşı ticaret duvarlarını yükseltirken Türkiye’ye karşı vergi oranını düşük tutmasının ihracatçılar için büyük bir Amerikan pazarı fırsatı yarattığını belirtti. Ayrıca, Rusya-Ukrayna savaşı ve Avrupa’nın savunma harcamalarını artırmasıyla Türkiye’nin gelişen savunma sanayisi için Avrupa pazarında korkunç bir fırsat doğduğunu ifade etti. Babacan, "Değişen şartlara göre Türkiye için her zaman fırsat var. Bu ülkenin fırsatı bitmez," değerlendirmesini yaptı.
SANDIK GÜVENCESİ VE ELEKTRONİK OYLAMA UYARISI
Türkiye’deki demokrasi kültürü ve sandığa olan güvene de değinen Babacan, "Demokrasimiz hasta ama ölmedi, kalbi atıyor," dedi. Sandığa güvenle ilgili endişesi olmadığını belirten Babacan, asıl riskin "elektronik oylama" konusu olduğunu söyledi:
"Günün birinde bir aklı evvel gelip de Türkiye'de efendim teknoloji bu kadar ilerledi. Ne o yani kağıda mühür basıyorsun da zarfa koyuyorsun da artık her şey cepten oluyor. Cepten insanlar oy kullansın derse günün birinde bir aklı evvel, o zaman ben sandıktan da korkarım. Çünkü elektronik ortamda nasıl büyük üç kağıt döndüğünü, neler neler yapılabildiğini biliyoruz."
Yetkililere çağrı yapan Babacan, "Sakın ola milletin şu an sandığı en önemli güvencesi olan sandık güvencesini elinden alacak, sandığa da güvenini yitirmelerine sebep olacak bir iş yapmasınlar. Gayet güzel çalışan sistemimiz var," uyarısında bulundu.
ASGARİ GELİR DESTEĞİ VE TÜİK ELEŞTİRİSİ
Emeklilerin mağduriyetini değerlendirirken TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) enflasyon verilerini eleştiren Babacan, emekli maaşları ile açlık sınırı arasındaki makasın açılmasının sebebini "Gerçek hayat pahalılığıyla TÜİK’in enflasyon arasındaki fark" olarak gösterdi. Kurucusu olduğu bir kurumun itibar kaybetmesinden üzüntü duyduğunu belirterek, TÜİK'ten dürüstçe hesaplama yöntemini açıklamasını istedi.
Partisinin programındaki "Asgari Gelir Desteği" sistemini detaylandıran Babacan, sistemin bir "Aile Sosyal Destek Mekanizması" kurulmasını gerektirdiğini söyledi. Bu sistemle her ailenin bir sosyal destek uzmanı olacağını ve bu uzmanların aileyi devletin sosyal hizmetleriyle buluşturacağını belirtti.
Asgari Gelir Desteği’nin özünü ise şöyle anlattı: "O ailenin asgari aylık ihtiyacı nedir? Bir de o ailenin toplam geliri nedir? Bu aradaki farkı devlet kapatıyor. Yani Türkiye'de yaşayan hiç kimsenin belli bir standardın altına düşmesine devlet izin vermiyor. İnsan onuruna yakışır bir hayatı devlet herkes için minimum bir hayatı garanti ediyor." Babacan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın bahsettiği "vatandaşlık maaşı" pilot uygulamasının Mart 2020’de ilan edilen kendi parti programlarından alındığını ima etti.
BAKANLIK İSTEDİ Mİ?
Nagehan Alçı'nın "Cumhur İttifakı gel dese gider misiniz?" sorusuna yanıt veren Babacan, bir iş birliği için öncelikle topyekun bir yönetim felsefesinin değişmesi gerektiğini kaydetti. Kendisi hakkında ortaya atılan "Hem Ekonomi hem Adalet Bakanlığı'nı istedi" iddialarına da yanıt veren Babacan, "Bunların hiçbirisi olmadı, böyle bir diyalog yok. Biz kimseden bakanlık istemedik" dedi.
DEĞİŞİM OLURSA İŞ BİRLİĞİ
Babacan, sadece bakanlıklar veya Ali Babacan'ın kişisel pozisyonu üzerinden değil, siyasi parti olarak ülkenin menfaatini önceleyen bir değişim iradesi görmeleri gerektiğini vurguladı: "Topyekun bir yönetim felsefesinin değişmesi gerekiyor. Gerçekten hukuk devletini tekrar ihya etme. Bu adaletsizliklere son verme. Sağlam, dürüst kadrolardan bir kadro oluşturma. Yolsuzlukla kesin bir mücadele iradesi. Yani bunlar eğer ortaya konursa o zaman oturup pek çok şey konuşulabilir tabii."
Sözlerinin devamında bu şartların gerçekleşmesini zor gördüğünü belirterek, "Çünkü menfaat şebekesi bunlar olmasın diye çaba gösteriyor şu anda. En büyük korkulu rüyası Ali Babacan'dır," dedi. Babacan, memleketin menfaatini önceleyen bir duruş oluşursa AK Parti ile dahi masaya oturup konuşabileceklerini, daha önce Altılı Masa'da farklı partilerle bir araya geldiklerini hatırlattı.
TABANDA İTTİFAK VURGUSU
Babacan, eski iş birliklerinin muhasebesini yaparken Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) güncel siyasi stratejisine de değindi. Geçmişte CHP’nin, eski politikalarla ancak %20-25 destek alabildiğini görerek başka kitlelere ulaşma ihtiyacı duyduğunu ve helalleşme mottosu üzerinden diğer partilerle iş birliği yaptığını hatırlattı.
Şimdiki CHP yönetiminin stratejisini ise "ittifakı tabanda yapacağız" şeklinde özetleyen Babacan, bu tutumu "diğer siyasi partilerin seçmenlerine, tabanına talibiz ama partileri istemiyoruz" olarak yorumladı. Özellikle parti meclisi ve yönetim kadrolarından sonra basında sürekli DEVA Partisi isminin geçmesini, partisinden CHP saflarına katılan milletvekilleri üzerinden DEVA seçmenine yönelik bir "Gelin bize" iması olarak değerlendirdi. Önceki ittifak sürecinde bedel ödediklerini kabul eden Babacan, bu konudaki tartışmaları sert bir duruşla kapattıklarını belirtti. Mevcut "tabanda ittifak" stratejisinin geçici olduğunu ve seçim yaklaştıkça CHP’nin başka bir yola gidebileceği öngörüsünü dile getirdi.
Programın sonunda Türkiye'nin büyük potansiyeline dikkat çekerek sözlerini tamamladı. Ülkenin 86 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusu barındırdığını, en geniş toprak ve tarım alanlarına sahip olduğunu belirtti. Kültürel zenginlik ve nüfus dokusuyla Türkiye'nin çok büyük bir potansiyel taşıdığını vurguladı. Mevcut durumu 2002 kriz sonrası dönemle kıyaslayan Babacan, "Bugün çok büyük bir sanayi altyapımız var. Çok güçlü bir bankacılık altyapımız var. Yani finansta ve sanayide iki önemli zemin var. Turizmde dünya dördüncüsüyüz," diyerek ülkenin güçlü yönlerini sıraladı.
