TABAĞIMIZDA ZEHİR VAR! Bal diye glikoz, köfte diye at eti tüketiyoruz

Sofralarımız dolu ama bedenimiz aç… Market raflarını dolduran sahte gıdalar, sadece midemizi değil, bağışıklığımızı ve ruh sağlığımızı da tehdit ediyor. Dr. Ayça Kaya, "gıda terörü"ne dönüşen bu tehdide karşı toplumun bilinçlenmesi gerektiğini vurgularken bilinçsiz beslenmenin sağlığımız üzerindeki etkilerini ekoltv.com.tr’den Senem Uluhan’a anlattı.

Raflar dolu, etiketler renkli… Ama içerik sahte! Sofralarımıza giren birçok ürün artık besin değil, bedenimize zarar veren birer kimyasala dönüşmüş durumda. Bal diye glikoz şurubu tüketiyor, köfte diye at eti yiyoruz. Üstelik tüm bunlar yalnızca bedenimizi değil, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı da tehdit ediyor. Cezaların caydırıcı olmaması, sahtekârların faaliyetlerine rahatça devam etmesine de zemin hazırlıyor.

Endüstriyel gıdaların yarattığı bu görünmez tehlike, halk sağlığı için bir "gıda terörü"ne dönüşmüş durumda. Dr. Ayça Kaya, bu sahtekârlıkların özellikle gençleri ve düşük gelirli grupları hedef almasının, halk sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yarattığını belirtiyor. Peki bu “gıda terörü” gölgesinde sağlıklı beslenmek mümkün mü? İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, sahte gıdaların yarattığı bu büyük tehlikeyi ve sağlıklı beslenmenin yollarını ekoltv.com.tr'den Senem Uluhan’a anlattı.

FARKINDALIK VAR, BİLİNÇ YETERSİZ

İnsanlar, işlenmiş ve katkı maddeleriyle dolu sahte gıdaların sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerinin ne kadar farkında ve bu konuda bilinçli?

Toplumda bu konuda genel bir farkındalık artışı olsa da bilgi kirliliği ve değişmeyen tüketim alışkanlıkları nedeniyle bilinç düzeyi hâlâ yetersizdir. İnsanlar çoğunlukla market raflarındaki ürünlerin içeriklerini okumadan ya da anlamadan satın almaktadır. Oysa pek çok işlenmiş gıdada bulunan trans yağlar, monosodyum glutamat (MSG), yapay tatlandırıcılar ve raf ömrünü uzatan kimyasallar; hücresel düzeyde inflamasyona, hormonal bozukluklara ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilir.

Gerçek bir farkındalık ise yalnızca bu zararları bilmekle değil, bu tür ürünleri sağlıklı alternatiflerle değiştirmeye başlamakla mümkündür.

BOŞ KALORİLERLE DOYMAK BESLENMEK DEĞİLDİR

Günümüzde soframıza gelen gıdalar, gerçekten besleyici olma özelliğini yitirmiş sahte ürünlere mi dönüşmüştür?

Ne yazık ki evet; özellikle endüstriyel üretimle elde edilen tarım ve hayvancılık ürünleri, yoğun kimyasal gübreler, pestisitler ve antibiyotik kullanımı nedeniyle besin değerlerini önemli ölçüde yitirmiştir. Rafine edilmiş tahıllar, şekerle doyurulmuş kahvaltılıklar, katkı maddeleriyle zenginleştirilmiş süt ürünleri, artık doğal olmaktan çok uzak. Birçok ürün kalorisi yüksek, ancak vitamin, mineral ve lif yönünden fakirdir.

Bu “boş kalori” kaynakları, besliyor gibi görünürken aslında hücreleri aç bırakarak metabolik hastalıkların zeminini hazırlar.

Dr. Ayça Kaya

KOLAYA ULAŞTIKÇA, SAĞLIKTAN UZAKLAŞILIYOR

Alternatiflerin sistematik olarak azaltılması, insanları sağlıksız gıdaları tüketmeye mecbur bırakan bir strateji midir?

Sağlıklı gıda seçeneklerinin azalması ve enerjisi yoğun, besin değeri düşük ürünlerin ucuz ve yaygın hale gelmesi, bireyleri bu ürünleri tüketmeye yönlendirebilir. Bu durum bireysel tercih gibi görünse de çevresel ve yapısal faktörlerin etkisiyle şekillenir. Gıda ortamındaki sağlıksız seçenek bolluğu, bireyleri kolay ulaşılabilen ve ucuz olanı seçmeye iter. Özellikle düşük sosyoekonomik gruplarda bu durum ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Gıda ortamının düzenlenmesi, toplumsal düzeyde bir sağlık stratejisi olarak önemlidir.

BAĞIRSAK-BEYİN EKSENİ VE RUH SAĞLIĞI

Sözde gıdalar sadece bedensel sağlığı değil, ruhsal sağlığı da olumsuz etkiliyor mu?

Bağırsak-beyin ekseni adı verilen mekanizma, yediğimiz gıdaların psikolojik sağlığımızı doğrudan etkilediğini gösteriyor. İşlenmiş gıdalar bağırsak florasını bozarak mutluluk hormonu serotonin üretimini azaltır; bu da depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sorunların artmasına yol açar. Ayrıca kan şekerini hızla yükseltip düşüren besinler, duygusal dalgalanmalara neden olur. Kısacası, kötü beslenme sadece bedeni değil, zihni de sistematik olarak zayıflatır.

Endüstriyel gıda üretiminin bu denli zararlı ve manipülatif hale gelmesi bir ‘gıda terörü’ olarak tanımlanabilir mi ve toplum bu tehdide karşı nasıl bir bilinç geliştirmelidir?

Endüstriyel gıda üretimi son yıllarda raf ömrü, lezzet ve görselliği ön planda tutarak şekillenmiştir. Yüksek oranda şeker, tuz, doymuş yağ ve katkı maddesi içeren işlenmiş gıdalar, obezite, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve bazı kanserlerle ilişkilendirilir. Pazarlama taktikleri özellikle çocuklar, gençler ve düşük gelirli grupları hedef alarak halk sağlığını olumsuz etkiler. Bu durum bazı uzmanlarca “gıda terörü” olarak tanımlansa da daha doğru ifade “gıda ortamında halk sağlığı tehdididir.”

GIDA OKURYAZARLIĞI HAYAT KURTARIR

Toplumun gıda tehdidine karşı bilinçlenmesi için öncelikle etiketleri okuyabilme ve katkı maddeleri hakkında temel bilgi edinmesi gerekir. Sağlık otoriteleri ve hekimler, sağlıklı beslenmeyi hastalık sonrası değil, önleyici hizmetlerle teşvik etmelidir. Erken yaşta başlayan beslenme eğitimi, şeffaf gıda düzenlemeleri ve toplumsal farkındalık kampanyaları, bu tehdide karşı en etkili koruyucu önlemler olacaktır.

Ekoltv.com.tr/Senem ULUHAN
Röportaj: Dr. Ayça Kaya

Gündem Haberleri