Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu: Kadın cinayetlerinde sorun yasada değil, uygulamada…

Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu, art arda gelen kadın cinayeti haberleri sonrası kadına yönelik şiddetle mücadelede asıl problemin yasa eksikliği değil, uygulamadaki aksaklıklar ve toplumsal–psikolojik dinamikler olduğunu söyledi.

Türkiye, her ay onlarca kadın cinayeti ve şüpheli ölüm haberiyle sarsılıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun temmuz ayı raporuna göre 31 kadın öldürüldü, 30 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Peki, bu tabloyu değiştirmek için ne gerekiyor? ekoltv.com.tr’den Senem Uluhan’a konuşan hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu, “Yasa da var, irade de… Ancak sorun, alınan kararların sahada doğru şekilde uygulanmamasında” diyerek hem yargı sürecindeki eksikliklere hem de toplumsal yapının bu şiddeti besleyen yönlerine dikkat çekti.

ŞÜPHELİ ÖLÜMLERDE MEDYANIN ROLÜ VE HUKUKİ GERÇEKLER

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun temmuz ayı raporuna göre, 31 kadın öldürüldü, 30 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Peki, “şüpheli ölüm” ne anlama geliyor?

Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu, son dönemde medyada sıkça yer bulan şüpheli ölümlerin çoğunun, genç kadınların duygusal ilişkiler içinde bulundukları ortamlarda yaşamını yitirmesiyle gündeme geldiğini belirtiyor. Bu tür vakalar, genellikle kadının partneriyle birlikte olduğu bir ortamdan ayrıldıktan sonra intihar ettiği ya da yaşamına başka bir şekilde son verdiği şeklinde yansıtılıyor. Ancak Hacıbektaşoğlu'na göre bu ölümler, ilk etapta doğrudan cinayet olarak nitelendirilemiyor.

Bir olayın cinayet olarak değerlendirilmesi için, ceza yargılaması çerçevesinde savcılığın adli soruşturma başlatması ve olayın şüpheli yönleri ile muhtemel failler üzerinde derinlemesine inceleme yapması gerektiğini vurgulayan Hacıbektaşoğlu, bu süreç tamamlanmadan önce ölüm olaylarının hukuken “şüpheli” kategorisinde yer aldığını ifade ediyor.

“Medya ise bu tür ölümleri genellikle magazinsel bir dille haberleştiriyor. Bu durum, hem kamuoyunda yanlış bir algı oluşturuyor hem de olayın hukuki boyutunu gölgede bırakabiliyor. Hukuki açıdan, ölümün kaza mı yoksa cinayet mi olduğuna dair net bir değerlendirme yapılmadığı için bu tür vakalar “şüpheli ölüm” olarak tanımlanıyor.”

Bu duruma örnek olarak “Şule Çet” olayını gösteren Hacıbektaşoğlu, başta intihar gibi lanse edilen bu ölümün, detaylı adli incelemeler ve bilirkişi raporları sonucunda, Şule Çet'in bulunduğu ortamda bulunan iki erkek tarafından aşağı atıldığı tespit edilerek kadın cinayeti olarak kayda geçtiğini hatırlatıyor.

Hacıbektaşoğlu, günümüzde kadın cinayetlerinde en zor tespit edilen vakaların, genellikle yüksekten düşme ya da trafik kazası süsü verilmiş ölümler olduğunu belirtiyor. Bu nedenle, bu tür vakaların her birinin dikkatle incelenmesi ve tüm şüphelerin titizlikle soruşturulması gerektiğinin altını çiziyor.

YASA VAR, İRADE VAR; SORUN UYGULAMADA

Kadın cinayetlerini durduracak yaptırımlar için daha kaç kadının hayatını kaybetmesi gerekiyor?

Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu, “Daha kaç kadının hayatını kaybetmesi gerekiyor?” sorusunun acı bir ironi taşıdığını vurguluyor. Bu tür sorular, yaşananlardan dolayı kadın cinayetlerinin önlenebilmesi için adeta belli bir can kaybı eşiğine ulaşılması gerekiyormuş gibi bir algı yaratıyor. Oysa sorun sadece yasalarda değil.

Türkiye’de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gibi, pek çok Avrupa ülkesinde dahi bulunmayan kapsamlı bir yasa mevcut. Yaptırımlar güçlü ve yerinde. Ancak esas sorun uygulamada yaşanıyor.

Yasa da var, irade de. Fakat asıl mesele, şiddetin önlenmesi ile sonrasında atılan adımlar arasındaki koordinasyon eksikliği. Şiddete uğrayan bir kadın için fail uzaklaştırılıyor, gerektiğinde hapis cezası veriliyor. Ancak bu, sadece geçici bir çözüm sağlıyor.

FAİLLERİ REHABİLİTE ETMEDEN ŞİDDET BİTMEZ

Asıl eksiklik, faillerin neden şiddete yöneldiğine dair derinlemesine analizlerin ve bireysel müdahale mekanizmalarının olmayışı. Birçok fail cezaevine girip çıktıktan sonra aynı suçu tekrar ediyor. Peki, biz bu kişileri rehabilite etmeye, topluma kazandırmaya ya da gerektiğinde tamamen izole etmeye yönelik bir sistem kurduk mu? Ne yazık ki hayır. Bu nedenle sorun giderek büyüyor ve adeta yuvarlanan bir kartopu gibi toplumsal bir krize dönüşüyor.

KADIN CİNAYETLERİNDE AİLENİN ROLÜ VE YASALAR

Hacıbektaşoğlu, 22 yaşındaki Ayşe Tokyaz vakasını hatırlatarak, tüm çabalara rağmen hayatını kaybettiğini vurguluyor. Bu durumda sadece faile değil, ailesine de bakmamız gerektiğini; ailesinin kızını neden koruyamadığının sorgulanması gerektiğini söylüyor. Bu, tepki çekse de aile yapımızı ve koruyuculuğumuzu yeniden gözden geçirmemiz şart.

Benzer şekilde, Ahmet Minguzi davası da küçük yaşta suça karışan çocukların sorunlarının bireysel değil, ailevi bir boyutu olduğunu gösteriyor. Bu nedenle ailelerin sorumluluğunu da içeren yeni bir yasa düzenlemesi üzerinde çalışılıyor. Ancak böyle düzenlemeler kayıplar yaşanmadan önce yapılabilirdi.

Bu yüzden artık “Daha kaç kadın ölecek?” sorusu yerine, “Ne kadar daha önlenebilir olayları erteleyeceğiz?” diye sormalıyız. Kadına yönelik şiddet ve çocuk suçları gibi sorunların temelinde yatan kültürel, toplumsal ve ailevi dinamiklere dönüp öz eleştiri yapmamız gerekiyor.

KORUMA TEDBİRLERİ VE TAKİP EKSİKLİĞİ

Kadın cinayeti hikayelerine baktığımızda, uzaklaştırma kararlarının caydırıcı bir etkisi olmadığını görüyoruz. Bir yandan 'kadınlar hukuki haklarını kullanmalı' deniliyor, ancak her gün artan kadın cinayetleri karşısında, kadınlar kendilerini nasıl güvende hissedebilir?

Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu, Türkiye’de geçen yıl yaklaşık 150 binden fazla kadın için uzaklaştırma taleplerinin %95 oranında kabul edilerek koruma tedbiri uygulandığını belirtiyor. Yani uzaklaştırma kararları büyük ölçüde veriliyor. Ancak esas sorun, bu kararların ardından sürecin yeterince takip edilememesi. Kadınlara “Rahatsız mısınız?” diye sorulduğunda çoğu kez “Hayır” cevabı veriliyor; bunun üzerine fail tekrar iletişim kurup şiddete devam edebiliyor.

Hacıbektaşoğlu, uzaklaştırma kararlarının etkisizliğinin temel nedenlerinden birinin kamusal iradenin yeterince ortaya konmaması olduğunu söylüyor. Bir diğer önemli sebep ise aile yapısı ve toplumsal baskılar. Kadınlar, boşandıktan sonra ekonomik ve sosyal olarak bağımsız olmadıkları için şiddet gördükleri evliliklerini sürdürmek zorunda kalıyor. Geleneksel değerler ve toplumun kadına yüklediği roller, kadını “kötünün iyisi” olarak görmeye ve şiddet gördüğü eşinde umut aramaya itiyor.

Sadece fiziksel koruma değil, aynı zamanda ekonomik ve psikolojik destekle kadının ve varsa çocuklarının ayakta durmasını sağlayacak çift koruma mekanizmasına ihtiyaç var. Ancak şu an bu desteği alabilen kadın sayısı çok az ve bu durum şiddetin devam etmesine yol açıyor.

“KORUMA SÜRECİ YÜZEYSEL”

Öte yandan, “zaten sonuç alamam” diyerek kolluğa başvurmayan kadınların hikayelerine şahit oluyoruz. Peki, bu güven nasıl sağlanacak?

Hacıbektaşoğlu’nun ifadesine göre, kadınlar uzaklaştırma kararı alınsa bile failin hayatlarından tamamen çıkmayacağı ve düzelmeyeceği endişesi taşıyor. Mevcut sistemde ise failin psikolojik durumu, ekonomik koşulları ve sosyal sorunları yeterince ele alınmıyor. Oysa şiddet uygulayan kişi multidisipliner bir yaklaşımla psikolojik olarak değerlendirilip tedavi edilmeli ve ekonomik desteklerle güçlendirilmelidir.

Ekonomik zorluklar ve psikolojik problemler nedeniyle işsiz ve umutsuz olan fail, evden uzaklaştırılsa bile topluma potansiyel tehlike oluşturmaya devam ediyor. Kadınlar ise devletin hem kendisini hem de failini kapsamlı şekilde koruyup destekleyeceği bir sistem istiyor.

Ancak Türkiye’de koruma süreci yüzeysel kalıyor; kadınlar sadece “Rahatsız mısınız?” diye aranıyor ve her olay ayrı bir dosya olarak ele alınmıyor. Oysa her vaka kendine özgü dinamiklere sahip olup, her iki tarafın da ciddi rehabilitasyona ihtiyacı vardır.

Batı ülkelerinde olduğu gibi çift taraflı koruma ve dosya bazlı detaylı inceleme yapılmadığı sürece, kadınların gerçek anlamda güvende olması mümkün değil.

Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu

ekoltv.com.tr / Senem ULUHAN
Röportaj: Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu

Gündem Haberleri