Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum: Türkiye’nin milli kimliğini korumak için güçlü bir anayasal çerçeve şart

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu kaleme aldı. “2023 ruhuna sahip sivil ve özgürlükçü bir anayasa” vurgusu yapan Uçum, yeni anayasanın yalnızca bireysel hakları değil, milli kimliği, devleti, toplumu ve aileyi de güvence altına alması gerektiğini belirtti.

Yeni anayasa tartışmalarının yeniden alevlendiği dönemde, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, kaleme aldığı kapsamlı analiz yazısında Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu, bu anayasanın hangi ilkelere dayanması gerektiğini ve nasıl bir güvenceler sistemi inşa etmesi gerektiğini ayrıntılı şekilde değerlendirdi.

Anadolu Ajansı (AA) Analiz için hazırlanan yazıda Uçum, yeni anayasanın 1921 ve 1924 ruhunu değil, 2023 ruhunu taşıması gerektiğini, anayasanın yalnızca birey haklarını değil, aynı zamanda milli devleti, toplumu, aileyi, hukuku ve yargıyı da koruması gerektiğine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un kaleme aldığı yazı şöyle;

Yeni anayasa tartışmasının olağan gündemin yanı sıra aktüel gündemde de öne çıktığı bir döneme girdik. Daha önce yeni anayasa gündemine ilişkin ayrı ayrı ele aldığımız kimi konulara bir bütün olarak ortaya koymakta fayda var.

Bu yazıda, yeni anayasa ile anayasacılık tarihimiz arasındaki ilişki, bir anayasanın öz olarak ne anlama geldiği ve anayasal teminatların ne olması gerektiği değerlendirilmektedir.

2023 ruhuna sahip yeni bir Anayasa

Yeni anayasanın üzerine yapılan tartışmalara bakıldığında, zaman zaman Cumhuriyet döneminin anayasal birikimine vurgular yapıldığı görülüyor.

1921 Anayasası Kurtuluş sürecimiz bakımından, 1924 Anayasası ise Kuruluş sürecimiz açısından misyoner anayasalardır. Hakikaten Kurtuluş ve Kuruluşun kilometre taşı olan iki anayasa tarihine sahibiz.

Darbe ürünü 1961 Anayasası ile halen yürürlükte olan yine darbe ürünü 1982 Anayasası da anayasal tarihe eklenmiştir. Anayasa tarihimiz açısından 1876 Anayasasını da anabiliriz. Hatta anayasal hareketler çerçevesinde değerlendirme yapılınca Islahat Fermanı (1856), Tanzimat Fermanı (1839) ve Sened-i İttifak (1808) da dikkate alınır.

Tüm bu metinler, olumlu yanlarının yanı sıra özellikle batıcılıktan etkilenen ve darbecilikten kaynaklanan olumsuz yönleriyle birlikte anayasacılık tarihimizde önemli bir yer tutarlar. Yani tarihsel olarak anayasal müktesebatımız geniş bir içeriğe sahiptir.

Ancak Cumhuriyet’in yüzüncü yılı tamamlanmışken ülkemizin layık olduğu sivil, demokratik, özgürlükçü, kapsayıcı yeni anayasanın temel referanslarının ve ruhunun, devamlılığı sağlayan kurucu ilkeler hariç, bu anayasal birikimimizden çıkmayacağının da altını çizmek gerekir. Savaş koşullarında kabul edilen veya tek parti düzenine çerçeve oluşturan anayasalardan kurucu ilkeleri korumak dışında yeni anayasa için belirleyici seviyede esinlenmek hem mümkün değildir hem de uygun değildir.

Tarihsel birikimden faydalanmak önemlidir. Ancak esas olan, bu birikimin günümüze taşınan kazanımlarını ve kurucu ilkelerini korumak, eksikleri ve hatalarından ise ders çıkarabilmektir.

Yüzyılı aşan milli bağımsızlık mücadelemizin ve anayasal birikimimizin kazanımları; Cumhuriyet, Üniter Yapı, Laiklik, Hukuk Devleti, Demokrasi ve Başkanlık Sistemidir. Yeni anayasa da elbette bu kurucu ilkeler ile kazanımları esas almalı ve güçlendirmelidir.

Kurucu ilkelerimiz ve kazanımlarımız milletin birliğini sağlamış, halkımızın gücünü artırmıştır. Milli egemenlik ilkesi devletimizin şeklini Cumhuriyet olarak belirlemiştir. Merkez-yerel yönetim birliği devletimizin yapısını üniter yapı olarak tayin etmiştir. Milli egemenliğin eksiksiz olarak halk iradesiyle kullanılması güvence altına alınmıştır. Halkımızın oy gücü artırılarak demokrasimiz güçlendirilmiştir. Sistemsel esaslar toplumsal meşruiyet ilkesine bağlanarak demokrasimizin en yüksek kapsayıcılığa ulaşmasının imkanları oluşturulmuştur.

Bu bakış açısıyla ele alındığında, yeni anayasanın tüm kurucu ilkeleri ve kazanımları muhafaza eden, sistemsel uyumu ve iç tutarlılığı sağlayan, çağa uygun haklar ve özgürlükler çerçevesinde yeni kazanımlar getiren bir içeriğe sahip olması beklenir, öyle olacağına da şüphe yoktur.

Ayrıca yeni anayasanın Türk Milleti, Türk Vatandaşlığı, Devletin Dili yani resmi dil Türkçe üzerinden tartışma açarak Türkiye’yi bölme hedefli emperyalist projelere karşı mevcut güvenceleri koruyacağı ve güçlendireceği de kesindir.

Sonuç olarak, yeni anayasanın ruhu ne 1921 ne 1924’tür. Yeni anayasa 2023 ruhuna sahip olmalıdır ve Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının timsali olarak görülmelidir. 2053 ve 2071 vizyonlarımıza uygun olarak geleceği de kucaklayan bir felsefeyle hazırlanmalıdır.

- Bir güvenceler sistemi olarak Anayasa

“Anayasa nedir?” sorusuna literatürde birçok farklı cevap verilmiştir. En sade tanımlardan biri şudur: Anayasa, devletin yapısını ve işleyişini, vatandaşın haklarını, özgürlüklerini ve ödevlerini düzenleyen esas ya da üst kanundur.

Yapılan her tanım gibi bu tanıma da eleştiriler yöneltilebilir. Teorik olarak anayasa tartışmaları hep devam edecektir; çünkü teori bunu gerektirir. Bununla birlikte bir anayasa, devlet ve vatandaş açısından ne ifade eder sorusu daha pratiktir. Aynı şekilde anayasanın devlet ve kişiler için işlevi ne olmalıdır sorusu da sorulabilir. Bu soruların en kısa cevabı şudur: Fonksiyonel açıdan anayasa bir güvenceler (teminatlar) sistemidir.

Yeri gelmişken belirtelim: Bir anayasanın fonksiyonu doğrudan icrai olmak değildir. Anayasa, güvenceler oluşturmanın yanı sıra aynı zamanda icrai yapılara ve süreçlere çerçeve çizen, ödev ve sorumluluk yükleyen bir düzen oluşturur. Bu düzeni işletmek devlet erklerinin yani icrai mercilerin görevidir. Bu nedenle, uygulama sorunlarını veya genel meseleleri öne çıkararak “Yeni anayasa bunları mı çözecek?” demek, konuyu anlamamak veya bilinçli olarak çarpıtmaktır.

Bir anayasa hangi hususlarda güvenceler oluşturmalıdır? Asıl konu budur. Elbette günümüzde temel hak ve özgürlükler anayasa ile güvence altına alınır. Ancak anayasanın yalnızca kişinin hak ve özgürlüklerine ilişkin bir güvence sistemi üretmesi yeterli olmaz. Bir anayasa yalnızca kişiyi değil, aileyi, toplumu ve devleti de güvence altına alacak bir dengeye sahip olmalıdır.

Özellikle anayasanın kişi kavramının tüzel kişilikler yönünü de göz ardı ederek sadece bireysel özgürlükleri korumaya odaklanması gerektiğini savunan görüşlerin, neoliberal bir hukuk anlayışından doğduğu açıktır. Bireysel hak eksenli paradigma olarak savunulan bu görüşler, aslında milli devleti zayıflatan ve küresel emperyalizme hizmet eden uygulamaların kapısını açmaktadır.

Eğer anayasa neoliberal hukuk anlayışlarına karşı milli hukuku koruma misyonunu yerine getiremezse, o ülkenin bağımsızlığı erozyona uğrar ve küresel sermaye, devletin egemenlik alanını aşındırmaya başlar.

Bu nedenle hak ve özgürlükleri, küresel sistemin ideolojik dayatmalarına karşı aslına uygun şekilde anlamak ve “serbestlik fetişizmi” tuzağına düşmemek gerekir. Her şeyin serbest olması özgürlük değildir. Neredeyse sınırsız serbestliğe sahip sosyal medya ve dijital mecraların nasıl bir anti-özgürlük alanı ürettiği ve dijital faşizme yol açtığı bunun en yıkıcı delillerinden biridir.

Günümüzde anayasanın işlevi sadece kişinin haklarını korumakla sınırlı değildir. Bugün anayasalar kişinin haklarının yanında genel olarak milli olanı, özel olarak milli devleti, milli hukuku, milli yargıyı korumak zorundadır. Aksi halde ülkenin varlığını sürdürmesi zorlaşır. Eğer bir anayasa milli olanın özünü ve esaslarını koruyamazsa o devlet iç bütünlüğünü kaybeder ve her türlü dış müdahaleye açık hale gelir.

Bir ülkenin küresel sistem içinde hukuken nasıl konumlandığı anayasal ilkelerle belirlenir. Milli devlet, milli hukuk ve milli yargıyı zayıflatan bir anayasal sistem, ülkenin bağımsızlığını tehdit eden bir anayasal risk oluşturur.

Bu riski pozitif hukuk açısından ortadan kaldırmak için anayasanın öncelikle ülkenin bağımsızlığını ve bağımsızlığın ana güçlerinin başında gelen milletin birliğini güvence altına alması gerekir.

Türkiye’de yeni anayasa, her şeyden önce daha güçlü bir güvence sistemi için bir ihtiyaçtır. Çünkü mevcut anayasa, hiçbir konuda tam güvence sağlayan bir norm düzenine sahip değildir.

Türkiye’nin, milli devlet, millet, ülke, vatandaşlık, devlet dili, milli hukuk, milli yargı, halk, seçmen, toplum, aile ve kişi/birey açısından mevcut güvenceleri koruyacak, eksikleri giderecek, güvenceleri geliştirecek, Cumhuriyet ve Demokrasiyi güçlendirecek yeni bir anayasaya kavuşması artık kaçınılamaz bir gerekliliktir.

- Anayasal güvenceler sisteminin esasları

Yeni anayasada güvenceler (teminatlar) yukarıda sıralanan temel ilkeler üzerine inşa edilmeli ve güçlü bir güvenceler sistemi kurulmalıdır.

Milli Devlet: Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle ve devletin devamlılığını güçlendirecek normlarla güvence altına alınır.

Ülke: Coğrafi bütünlük ve siyasi birlik (üniter yapı) korunarak güvence sağlanır.

Millet: Milli kimliği ve tarih bilincini muhafaza ederek, milli kimlik üzerinden toplumsal birliği sağlayarak ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Türkiye halkından oluşan Türk Milletinin adı korunarak güvence altına alınır. Türkiye halkı çeşitliliğimizin, Türk Milleti birliğimizin teminatıdır.

Vatandaşlık: Vatandaşlık bir üyelik değil mensubiyet ilişkisidir. Türk Milletine mensubiyetten doğan hukuki bağ olarak tanımlanır ve Türk vatandaşlığı ismi korunur. Bu güvence etnik köken ve dini aidiyetine bakılmaksızın her Türk vatandaşının Türk Milletinin eşit mensubu ve vatandaşlıktan doğan haklar ile ödevlere eşit olarak sahip olduğu vurgulanarak güçlendirilir.

Devletin Dili: Milli birliğimizin harcı olan Türkçe, devletin dili yani tek resmi dil şeklinde muhafaza edilerek güvence altına alınır. Devletin dili milli egemenlikle ilgilidir, millet olmanın temel unsurlarından biridir ve resmi dili belirler. Devletin dili Türkçenin statüsü, halkın günlük yaşamda kullandığı diğer dillerin statüsünden niteliksel olarak farklıdır. Bu nedenle, Türkçe ile diğer dilleri aynı seviyede görüp yarıştıran yaklaşımlar gerçekçi ve doğru değildir.

Diğer Diller: Halkın günlük yaşamda kullandığı diğer diller ve lehçeler için 2013’ten beri yasal özgürlük sağlanmıştır. Kürtçe ve Zazaca dahil diğer diller ve lehçeler, devlet okulları ve özel okullarda seçmeli dil dersi, özel kurs, özel eğitim kurumunda eğitim dili, lisans ve lisansüstü eğitimlerde öğretim dili imkanlarına sahiptir. Dolayısıyla Türkiye’de günlük yaşamda kullanılan Kürtçe ve Zazaca ile diğer dil ve lehçelerin öğretimine ilişkin hukuki bir sorun yoktur. Mevcut yasal özgürlük “günlük yaşamda kullanılan başka diller ve lehçelerin öğretimine ilişkin hususlar kanunla düzenlenir” şeklinde bir hüküm anayasaya konarak, anayasal özgürlük seviyesinde güçlendirilebilir.

Milli Hukuk: Uluslararası sözleşmelerden oluşan ve günümüzde çöküş yaşayan dış hukuk düzenini bir üst otorite gibi iç hukuk düzenine hiçbir şartta üstün tutmayarak, çelişki halinde iç hukuka üstünlük tanıyarak korunur.

Milli Yargı: Ülke dışı yargı mercilerinin, egemenlik yetkisi kullanan milli yargıyla ilişkisinde hiyerarşik (dikey) bir pozisyonu olmadığı vurgulanarak teminat sağlanır.

Halk: Demokratik birikime sahip çıkılarak, siyasal sistemin işleyişinde halkın iradesi güçlendirilerek, demokrasi geliştirilerek korunur.

Seçmen: Genel ve eşit oy hakkı ile seçim hukukunda hem genel olarak hem yorum gerektiren hallerde ‘seçmen iradesine üstünlük tanımak’ temel ilkeler kabul edilerek korunur.

Toplum: Kapitalizmin, insanı maddi ve manevi açıdan tahrip edici sonuçlarına karşı (örneğin tavan fiyat gibi) tedbirler alınarak, sosyal adalet ve kolektif refahın temini sağlanarak korunur.

Aile: Kadın ve erkeğin birliğinden oluşan doğal aile yapısı desteklenerek ve güçlendirilerek, aileye yönelik tehditlere karşı her türlü tedbir alınarak korunur.

Kişi/Birey: Tüm kişilerin temel hak ve özgürlükler ile kendini ifade etmesi sağlanarak ve geliştirilerek, ilave olarak birey açısından cinsiyetsizleştirmeye karşı tedbirler alınarak korunur.

Açık güç savaşlarının hakim olduğu günümüzde eğer bir anayasa, milli kimliği ve sosyal düzeni korumada zaaf üretirse, kişiler ve toplumun ülke hukukunu belirleme iradesi küresel güç odaklarının operasyonuna açık hale gelir.

Devletin bekası, bireyin özgürlüğü ile doğal kimliğinin korunması, ailenin korunması, toplumun refahı ve milletin birliği ancak doğru bir anayasal güvence sistemiyle sağlanabilir.

Bugün yeni anayasa hedefi yalnızca siyasi ve hukuki bir reform değil, aynı zamanda Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek kaçınılamaz ve ulaşılması zorunlu bir hedeftir. Diğer deyişle, Türkiye’nin milli kimliğini, coğrafi bütünlüğünü ve siyasi birliğini her yönüyle koruyacak güçlü bir yeni anayasal çerçeveye kavuşmamız artık bir mecburiyettir.

Gündem Haberleri