Atatürk'ün son günlerinde bile vazgeçmediği tek söz: Son nefesinde dahi "vatanım" dedi

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün son günlerini Prof. Dr. Bingür Sönmez ve Doç. Dr. Ali Faik Demir anlattı. Uzmanlar, Atatürk'ün tüm uyarılara rağmen, hastalığına karşı gösterdiği dirençle son anına kadar milleti ve vatanı için çalıştığını belirtti.

Ekol TV'nin haberine göre Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, son günlerinde dahi hastalığından ziyade "vatanım" dedi. Hep ayakta durmaya çalıştı. Ancak siroz hastalığı onu çok yormuştu. Son günlerini Dolmabahçe Sarayı’nda geçiren Atatürk'ün, gözlerini de dünyaya burada kapadığı süreç, Kalp ve Damar Cerrahisi Prof. Dr. Bingür Sönmez ile Galatasaray Üni. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Faik Demir tarafından aktarıldı.

HASTALIĞINA RAĞMEN GÖREVLERİNİ SÜRDÜRDÜ

Doç. Dr. Ali Faik Demir, yaptığı açıklamada, "Atatürk’ün 1938 yılı, yani vefat ettiği yıl, oldukça yoğun geçmiştir. Hastalığının kesin teşhisi de bu yılın başlarında konmuştur." dedi. Atatürk'ün, hastalığını öğrenmesine rağmen, vatanı ve milleti için çalışmalarına büyük bir azimle devam ettiğini belirten Demir, "Tüm uyarılara rağmen görevlerini sürdürmüş, özellikle de onun ‘son büyük davası’ olarak nitelendirebileceğimiz Hatay meselesi üzerinde büyük bir kararlılıkla durmuştur." bilgisini paylaştı.

Sağlık durumuna rağmen Adana’ya gittiğini ve bölgedeki gelişmeleri yakından takip ettiğini aktaran Demir, "Ankara’daki son resmî töreni ise 19 Mayıs 1938 törenidir. Bu tören, halkla son kez doğrudan buluştuğu an olarak tarihe geçmiştir. Ne yazık ki bundan sonra Atatürk için ölüme giden süreç başlamıştır." ifadesini kullandı.

"1 Kasım 1938’de yapılması gereken Meclis açılış konuşmasını ise hastalığı nedeniyle kendisi değil, Celal Bayar okumuştur." diyen Doç. Dr. Demir, o konuşmanın içeriğinin, Atatürk’ün son nefesine kadar nelere önem verdiğini açıkça gösterdiğini vurguladı: "gençliğe, eğitime, bilime ve çağdaşlığa..."

Demir, İstanbul ve Ankara üniversitelerine, Van’da bir üniversite kurulmasına, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na yaptığı göndermelerin; vasiyetinde de bu kurumlara yer vermesinin, onun geleceği nasıl düşündüğünün bir göstergesi olduğunu kaydetti.

"Atatürk, son günlerine kadar yalnızca kendisini değil, vatanını, devletini ve milletini düşünmüştür. Onun en büyük ideali, çağdaş, demokratik, liberal, hukuk temelli ve tam bağımsız bir Türkiye idi." diyen Demir, bu hedefe ulaşmanın en önemli yolunun eğitim olduğunu savunduğunu dile getirdi. Demir, "Çünkü eğitimli bireylerden oluşan bir toplumun gelişmiş, özgür ve güçlü olacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle Atatürk’ün Türkiye hayali, tek bir kelimeyle özetlenebilir: Eğitim." ifadelerini kullandı.

"HASTALIĞINA KARŞI DİRENÇ GÖSTERDİ"

Prof. Dr. Bingür Sönmez ise, "Değerli Paşamız, bir tıp öğrencisinin stajı boyunca öğrenebileceği neredeyse tüm hastalıkları yaşamıştır. Doğduğu dönemden itibaren çeşitli rahatsızlıklar geçirmiş, 57 yaşında siroz nedeniyle vefat etmiştir." şeklinde bilgi verdi. Sönmez, Atatürk'ün böbrek taşı, aşı enfeksiyonları, nezle, hatta dört kez kalp krizi geçirdiğini ancak ölümcül olan hastalığının siroz olduğunu vurguladı. Atatürk'ün hastalığına rağmen gösterdiği dirence dikkat çeken Prof. Dr. Sönmez, bir resmi geçit töreni sırasında Kılıç Ali Paşa’nın “Paşam çok yoruldunuz, isterseniz oturalım” demesi üzerine Atatürk’ün sert bir şekilde “Kılıç, ne zamandan beri resmi geçit oturularak izlenir?” cevabını verdiğini aktardı: "O kadar hastaydı ama ayakta durmaktan asla vazgeçmemiştir."

"26 Mayıs 1938’de Ankara’ya döndüğünde artık yürüyemeyecek durumdaydı." diyen Sönmez, hemen telgraf çekilerek, “İstasyonlarda gerekli tedbirler alınsın, yürüyemeyecek halde” denildiğini belirtti. Sönmez, fotoğraflarda da görüldüğü üzere, trenden inerken elinden tutularak indirildiğini, bakanların etrafını sardığını, sanki bir toplantı yapılıyormuş gibi yavaş yavaş arabaya binebildiğini kaydetti.

SAVARONA BİR SIĞINAK OLDU: HATAY'I ORADAN TAKİP ETTİ

27 Mayıs’ta trene binerek bir daha Ankara’ya dönmemek üzere İstanbul’a geldiğini belirten Prof. Dr. Sönmez, "Savarona yatı, Atatürk için bir sığınak, bir izolasyon yeri olmuştur. Çünkü o dönemde yabancı basın sürekli onun çok hasta olduğu, öleceği yönünde haberler yayıyordu. Atatürk, Hatay meselesi çözümlenmeden halkın karşısına çıkmak istememiştir." ifadelerini kullandı. Savarona’da 56 gün kaldığını, bu süre boyunca hiçbir yabancı konuğu kabul etmediğini, yalnızca Marmara’da yatıyla bulunan Yugoslavya Kralı’nı görüşmek zorunda kaldığını aktaran Sönmez, Saraydan telefon hattı çektirerek sürekli Hatay’daki gelişmeleri takip ettiğini dile getirdi. "4 Temmuz 1938’de Türk askerinin Hatay’a girmesiyle, ‘Artık görevim bitti’ diyerek Dolmabahçe Sarayı’na geçmiştir." dedi.

“ALEYKÜMSELAM” DEYİP KOMAYA GİRDİ

Doktoru Neşet Öner’in, bir muayene sırasında kendisine “Paşam, dilinize bakabilir miyim?” dediğinde, Atatürk’ün birden masmavi gözleriyle ona bakarak “Aleykümselam” dediğini ve ardından yastığına yaslanarak derin bir komaya girdiğini anlatan Prof. Dr. Sönmez, "4 Temmuz’dan 10 Kasım’a kadar ölüm döşeğinde yatmıştır. İlk günlerde zaman zaman iyi görünmeye çalışsa da hastalık giderek ağırlaşmıştır. 9 Kasım gecesi durumunun çok kritik olduğu duyurulmuş, ertesi sabah saat 9’u 5 geçe, o masmavi gözler sonsuza dek kapanmıştır" bilgilerini paylaştı.

"Etrafında dönemin en ünlü 10-12 Türk doktoru bulunuyordu. Verilen ilaçlar dönemin tıp standartlarına göre doğru ve uygun tedavilerdir." diyen Sönmez, Atatürk’ün hastalığı boyunca gösterdiği direnç, irade ve vatan sevgisinin, tıp tarihinin ve insanlık onurunun en güçlü örneklerinden biri olduğunu sözlerine ekledi.

Gündem Haberleri